2 Nisan 2014 Çarşamba

AŞIK DEĞİL, AŞKIN KENDİSİ OLMAK.

      Aşk...
      Yürek işidir Aşk. Ruhani bir histir ancak. Zihnin bir kenara çekildiği, aklın bile idrak edemediği bir duygudur. Çoğu zaman tarifi imkansız diye adlandırılır, kimi zaman ise anlamsız tariflere maruz kalır. Her ne şekilde olursa olsun veya her ne isimle anılırsa anılsın Aşk, ancak hissedildiği kadardır. Hani bir söz vardır, anlatılmaz yaşanır diye. İşte bence aşkın tek tarifi budur.
      Aşkı yaşamak için aşık olmak gerek diye bilinir hep. Ben buna katılmıyorum, bence aşkı yaşamak için aşk olmak gerek, aşkın kendisi olmak gerek. Ancak o zaman aşkı gerçekten hisseder ve yaşayabilirsin. Çünkü aşık olmak geçici bir duygudur, aşk bitince aşık olan da tükenir. Oysa aşk olmak, sonsuz bir duygu ve tükenmez bir histir. Nefes aldığın her an, yaşadığını hissettiğin her saniye aşkı yaşarsın çünkü sen aşksın. Aşkın tarifini imkansız olarak tanımlayan insanoğlu aşkı farklı farklı şekillere sokar. Sevgiliye olan aşk, anneye olan aşk, bir ünlüye olan aşk, mala ve mülke olan aşk vesaire...Aşkı örneklemek istersek eğer, buna zaman yetmez diyebilirim. Oysa bilmediğimiz, belki de bilip de bilmezden geldiğimiz bir aşk var ki, aşkların en güzeli, en kıymetlisi. Her insanın yüreğinde doğuştan var olan, ve ölümüne kadar asla yok olmayan bir aşk. Aslında bu tarifini yapmaya çalıştığım aşkın da üç farklı yolu vardır fakat bu yolların başı da, sonu da aynı yere çıkar hep. Çünkü bu his, aşıklık makamından sıyrılıp aşk makamına tecelli eden bir duygudur, bir yaşam tarzıdır. Ne mi? Evet, doğru tahmin ettin. Bu aşk, Allah aşkı, Peygamber ve Kur-an aşkıdır. Farkındaysan, hiçbir makalemde Allah'ı anlatmıyorum sana ben. Çünkü sen zaten O'nu biliyorsun. Benim görevim sadece sana bildiğin şeyi, Allah'ı hatırlatmak ve daha da önemlisi hissettirmek ve yaşatmak. Aşk da aynen böyle bir kavram, zaten yüreğinde zuhur eden aşkı sana anlatmak değil niyetim, zaten sende var olanı hissettirmek ve belki de unuttuğun bu duyguyu hatırlatmak.
      Allah, kullarını kendi aşkından yaratmıştır ve yarattığı her kul kendinden bir parçadır. Hal böyle iken, her insanda tecelli bulan aşk, başlı başına Allah aşkıdır ve bu aşkı hissetmek için aşık olmaya gerek yoktur, çünkü insan zaten aşkın ta kendisidir. Allah'ı hissetmek, Allah'ı yaşamak, O'nun emir ve yasaklarına uymak seni doğrudan Peygamber aşkına ve Kur-an aşkına yönlendirir. Her ne kadar içindeki Allah aşkını idrak eden insan, diğer iki aşkı da sistematik olarak hissedecek olsa da, üçlü sac ayağı misali, herhangi birinin eksik olması düşünülemez bile. Eğer bu durum söz konusu ise, sen aşk değil, sadece aşıksındır veya aşık olduğunu sanıyorsundur. Bilirsin ki, bir şeyi yaşamak için bilmek yetmez, hissetmek gerekir. Aşk da böyle bir kavramdır. Aşkı bilirsin fakat hissetmediğin sürece sen aşk da değilsin, aşık da değilsin.
      Sen, konumuz olan aşkı zaten biliyordun ama şimdi hatırladın. Buraya dikkat etmeni istiyorum; Aşk olmak için yani aşkın kendisi olmak için hatırlamak da yeterli değildir. Daha önce de değindiğim gibi hissetmek gerekir ki birazdan sana bunu yaşatacağım dikkat et!  Bu güne kadar bunu hissetmediğini, yaşamadığını düşünüyorsan endişeye kapılma, ben bunun için buradayım. Günümüz yaşamın koşuşturması ve telaşı zaten insana yaşama sebebini unutturmuş durumdadır. İnsanlar içlerinde zaten var olan ama off durumda, yani kapalı durumda olan bu rahmeti hissedemezler. Aslına bakılırsa düşünmek için kendilerine sadece bir dakika ayırsalar zaten idrak edecekler ne denli eşsiz ve tarifi imkansız olan bu gerçek aşkı. Nasıl mı? Dinle; Daha önceki makalelerimde de değindiğim gibi hiçbir şey Allah'ın rahmeti dışında gerçekleşmez. Senin nefes alman, yürümen, başını çevirmen, kısacası her bir hareketin Hakk'ın emri ile, rahmeti ile olur. Bir yaprak bile O'nun yüce rahmeti ile kıpırdar. Şimdi, varsa en yakınındaki bir aynaya bak, yüzündeki ayrıntıları incele. Gözüne, burnuna, dudaklarına kısacası her bir kıvrımına dikkatini ver. Nasıl özenle işlenmiş değil mi? Ne denli eşsiz bir sanat. Şimdi, bu sanatın sanatkarına aşık olmamak mümkün mü? Tabiatı düşün, ağaçları, çiçekleri ve türlü türlü olan renkleri düşün. Daha sonra vaktin varsa eğer, tabiattaki canlıları düşün, kuşları, ve hatta senin önemsiz sandığın en küçük canlıyı, bir sivri sineği düşün. Unutma! Allah, önemsiz olan hiçbir şeyi yaratmaz. Her canlının, Rabb'in yarattığı her bir varlığın var oluş sebebi mutlaka vardır.
      Şimdi nasıl hissediyorsun? Bilmediğini sandığın ama zaten içinde var olan aşkı şimdi hissetmeye başladın. Sürekli tekrar etmeyi sevmem ama çok sevdiğim bir sözü hatırlatmak isterim sana; " Bir anlık tefekkür, bin yıllık ibadetten çok daha hayırlıdır." Tefekkür'ü Rabb'i hatırlamak, anmak ve yarattıklarından, nimetlerinden dolayı O'na şükretmek olduğunu biliyorsan eğer, ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksın. Şimdi sana, belki de biraz önce hissetmeye başladığın aşkı her daim yaşamanı ve yaşatmanı öneriyorum. Gerçek huzura, mutluluğa ve kazanca sahip olmak istiyorsan bunu yapmalısın. Tekrar söylüyorum, bilmek ve / veya hatırlamak yetmez, hissetmek ve yaşamak gerekir. Unutma! Sen aşık değil, aşkın ta kendisisin !!!
      Dua ile...

©Poweredby farkında mısın?® 2014™

http://google.com/+farkındamısınsufi
http://www.facebook.com/farkindamisinsufi
http://blog.radikal.com.tr/Blog/farkinda-misin
http://farkindamisinsufi.blogspot.com
http://www.blogger.com/home
http://farkindamisinsufi.simplesite.com.tr
http://farkindamisinsufi@outlook.com
http://www.youtube.com/FARKINDA MISIN
http://www.youtube.com/channel/UCINHdWqHyeftfdtTm4oR7GA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder