31 Mart 2014 Pazartesi

KUL RABB'İNİ İMTİHAN ETMEZ...

      İmtihan...
      Hayatımız boyunca imtihan içindeyiz. Her bir safhanın sonunda ve her bir kazanımın ardında tekrar bir imtihana tabi tutuluruz. Biliriz ki bu imtihanın sonunda bir kazanç var, mutluluk var. Hiç kimse kaybetmek için imtihana girmez unutma! Demek ki her bir imtihanın ardında bir mükafat ve kazanç gizlidir...
      Daha önceki makalelerimde değindiğim bir konuya dikkatini çekmek isterim. Allah, her musibetin, belanın ve sıkıntının ardına bir hediye, bir mükafat gizler. Fakat sen, o sıkıntıya ve belaya odaklandığın için ardındaki hediyeyi göremezsin. Bilmezsin ki sen Allah'ın sevdiği kulusun ve Rabb'in; Acaba kulum beni unutacak mı, yoksa her şeye rağmen beni anmaya devam edecek mi? Diye seni sınar. Sen sıkıntıyı görürsen, Rabb'ini göremezsin. Ardındaki huzuru görürsen, Rabb'inin her daim seninle olduğunu idrak edersin. Bu ne denli eşsiz bir mutluluk ve ne kadar muntazam bir sabırdır. Bunu hissedenler ve anlayanlar her ne olursa olsun, her ne belaya ve / veya sıkıntıya maruz kalırsa kalsın Allah'a olan bağlılığını ve inancını bir an olsun bırakmaz. Bilir ki, Allah onu seviyor ve sevdiği için zorlukları veriyor. Bu manayı teneffüs edenler zorluğu zorluk olarak asla görmezler. O zorluk bu kişiler için bir mükafat bir şükran sebebidir. Çünkü bilirler ki ardında kendilerini bekleyen nice mutluluklar vardır. En önemlisi de ardındaki mutluluğu beklemeden, bekleyiş içersinde olmadan Allah'ın sevgisini, sevdiği kul olduğunu bilerek sabretmek.
      Kimileri, yüreklerindeki rahmetin ve ruhlarındaki imanın farkında olmadan hareket etmekte ısrarcı olurlar. Kendilerini imtihan eden Rabb'i imtihan etmeye çalışırlar da ne denli zararda olduklarını fark edemezler. Düşünürler! Allah'ın kendilerine bağışladığı düşünme nimetini olumsuz yönde sarfederler. Acaba derler, ben o kadar çok ibadet ediyorum, kulluk vazifelerimi yerine getiriyorum,  bakalım Allah mükafatımı verecek mi, duamı kabul edecek mi? Haşa, Rabb'i imtihan etmek ne haddimize? Bu nasıl bir idrak, bu ne şekilde bir düşünme şekli? Şimdi beni iyi dinle;
      Şeytan bir gün Hz. İsa a.s'ın yanına gelir ve der ki :
-Ey İsa! Madem Rabb'ine bu kadar güveniyorsun, at bakalım kendini şu uçurumdan, seni kurtaracak mı ?
İsa Aleyhisselam zekasının hakkını vererek o helak edici yanıtı verir :
-Ey İblis! Bilmez misin ki, Kul Rabb'ini asla imtihan etmez!
      Buradaki teslimiyeti, adanmışlığı görebiliyor musun? Her ne olursa olsun, her şeye ve tüm olan bitene rağmen kendini Allah'a bırakmak en güzel güven ve en anlamlı sığınıştır. Unutma ki Allah, rahmetini asla ama asla kullarından esirgemez. Bu rahmet her insanda mevcuttur, kötü olanda da, iyi olanda da, Allah'a inananda da ve hatta inanmayanda da...Önemli olan bunu hissetmek ve kalbindeki rahmeti görebilmektir. Unutma! Sen artık dışarıyla değil, içeriyle meşgulsün. Sen artık kötülüğü değil, içindeki iyiliği görebilensin. Sen artık, kul olmanın ve mevcudiyetindeki Allah'ın idrakindesin. Bu durumda haşa, Allah'ı imtihan etmeyi değil düşünmek, aklına bile getirmek senin mayanda yoktur zaten. Allah, kullarını kendi sevgisinden ve rahmetinden yaratmışken, ruhunu kendi ruhundan üflemişken sen hala ne diye baktığın yerdeki güzellik yerine çirkinliği görmekte ısrarlısın? Sağ elinle bir dokun sol göğsüne. Oradaki her bir kıpırtıda Rabb'ini hisset ama bunu gerçekten hisset ve düşün, Rabb'ini her daim seninle olduğunu düşün. Hayırda ve şerde, belada ve huzurda her daim Allah'ın yarattıkları arasındaki en özeli, en sevileni olduğunu asla unutma.
      Düşünsene; Madem Allah her musibetin ardına bir hediye gizler ve madem her imtihanın sonucunda bir kazanç vardır, Allah'ı imtihan etmek de ne demek? O'nu, Rahman ve Rahim olan Allah'ı denemenin ne lüzumu  var? Bu zaten senin haddin olan bir durum değilken hala ne diye şirke ve küfre yönelmek için ısrar edersin? Unutma! Sen, dışarıyla değil, içeriyle meşgul oldukça, içindeki rahmeti idrak ettikçe belada ve sıkıntıda her daim Allah'ı anmaya devam ettikçe içinde bulunmuş olduğun o imtihan sana zorluk değil, tam aksine huzur verecektir. Çünkü ruhundaki Rabb'ini hissettikçe bu sınavı her daim kazanacağının bilincindesin, buna eminsin.
      Ne demiştik? Hiç kimse kaybetmek için sınava girmez. Bunu her daim anımsa ve unutma ki; " Kul Rabbini İmtihan Etmez "
      Dua ile...

©Poweredby farkında mısın?® 2014™

http://google.com/+farkındamısınsufi
http://www.facebook.com/farkindamisinsufi
http://blog.radikal.com.tr/Blog/farkinda-misin
http://farkindamisinsufi.blogspot.com
http://www.blogger.com/home
http://farkindamisinsufi.simplesite.com.tr
http://farkindamisinsufi@outlook.com
http://www.youtube.com/FARKINDA MISIN
http://www.youtube.com/channel/UCINHdWqHyeftfdtTm4oR7GA

ALLAH, DUASINDA ISRARCI OLANI SEVER...

      Israr...
      Azmin, üstelemenin bir diğer adı olsa gerek ısrar. Doğru yerde kullanıldığında nice kazançlar sağlar insana. Aksi takdirse, yanlış kullanımlarda ise bir o kadar kayba uğratır ne yazık ki. Her şeyin gereksiz olanı anlam ifade etmediği gibi, ısrarın da gereksiz yerde ve gereksizce kullanımı anlamsız ve ayrıca zararlıdır...
      " Allah, Duasında Israrcı Olanı Sever." Bu cümleye dikkat et! Yine iki farklı mana, iki farklı anlam gizli bu cümlede de. Biri, seni doğru yola sevk ederken, diğeri tam aksine yanlışa sürükler de sen bunu idrak edemezsin. Şimdi dilersen, bu cümledeki doğruyu ve yanlışı ayıklayalım seninle tek tek. Duada ısrarcı olmak, Kabul olup olmadığını düşünmeden, aklına bile getirmeden dua etmeye, Allah'ı hatırlamaya devam etmek demektir ve hatta ısrar etmektir. Buraya dikkatini vermeni isterim; Israr  kelimesinin asıl manasına ulaşmak üzeresin. Duada ısrar etmek derken sen ne anlıyorsun? Rabb'in, dualarını kabul etmesi için mi bu ısrarın? Yoksa, kabul etmediği halde bu duruma aldırış etmeden Rabb'ine dua etmeyi sürdürmen mi? Şimdi anlamaya başladığını görüyorum. Farkındasın değil mi? Bu cümlede iki farklı mana yüklü olduğunu şimdi çok daha net kavraya bildin umarım. Sen sen ol, duaların kabul olsa da, olmasa da Rabb'ini unutma. Dua etmeyi, O'nu anmayı bir an olsun bile bırakma. Bilirsin ki, Allah, hakkında hayırlı olan duayı kabul eder. Kabul olmayan bir duan için asla isyan etme ve Allah'a olan inancını yitirme. Sen duanı et, gerisini düşünme bile, unutma ki Rabb'in senin için en güzelini, en hayırlı olanı gerçekleştirecektir. Israrın bir diğer anlamına takılı kalanlara bakacak olursak, onlar ne denli zararda olduklarının farkında olmadıkları gibi, bu durumu çok da umursadıkları gözlenemez. Onlar da ısrar ederler, dualarında ısrarcı olurlar fakat, biraz önce senin idrak ettiğin mananın tam aksine demir atmış durumdadırlar. Dua ederler etmesine de, bir süre sonra dualarının kabul olmadığını görünce ısrar etmeye koyulurlar ama bu ısrar dua etmek adına değildir, isyan etmek, duasının neden kabul olmadığını sorgulamak içindir. İşte bu da, cümledeki diğer manadır. Allah korusun, bu durum insanı küfre götürür. Rabb'i sorgulamak ne haddimize? O dilerse kabul eder, dilerse verir ve dilerse alır bunu unutma!
      Allah, kulunun dileğini, isteğini yavaş yavaş halleder, kabul eder. Kulum beni unutacak mı, benden umudu kesecek mi yoksa her şeye rağmen beni anmaya, dua etmeye devam edecek mi diye sınar. Sonrasında ısrarında doğru yolda olanın mükafatını fazlasıyla verir. Senin en büyük hatan nedir biliyor musun? Bir kez dua ediyorsun ve bir daha o duayı düşünmüyorsun bile, yanılıyor muyum? Oysa ki, Rabb'den her gelene razı olmanın şuuru içersinde, duanda ısrarcı olmalısın. Buradaki bir diğer manayı sorgular gibisin, hissediyorum. Şimdi sen bana; " Madem Allah, kulu için hayırlı olan duayı kabul eder ve dilerse kabul etmez, ne diye duamda ısrarcı olayım ki, O dilerse olur, dilemezse olmaz." Diye soruyorsun. İşte bu da, manadaki diğer olumsuz anlamı görmektir. Unutma! Sen Rabb'ini unutmadıkça ve anmaya devam ettikçe Rabb'in de seni asla unutmaz. Sen duanı et, kabul olmadı mı yine et, yine mi kabul olmadı, yine ısrar et. Yeter ki her daim Rabb'inle birlikte olduğunu idrak et ve bunu yansıt. Şunu da belirtmek isterim ki, duanın da, dua etmenin de bir adabı ve türlü türlü şekilleri vardır ki burada bunların hepsine değinmeyeceğim. Dikkatini çekmek istediğim taraf, mutlak samimiyet ve teslimiyetle içinden geldiği gibi, hakkında hayırlı olanı Allah'tan dilemek ve bu manada dua etmektir. Birine bir kötülüğün dokunacaksa, bunun için Rabb'inden yardım dilemek adına dua etmek ne denli manasız bir bekleyiştir. İnsanlığa hayrı dokunmayacak bir iş için yaptığın duanın da kabul olmasını beklemek, ancak ve ancak kendini kandırmaktan ibarettir.
      İstikametin ve yönün her neresi olursa olsun, her nerede olursan ol, Allah yolunda olmadıkça bil ki gittiğin yol yanlış, yöneldiğin istikamet belirsizdir. Şunu da unutma ki, Allah'ı hatırlamak ve anmak için illa ki dua etmek gerekmez, O'nun varlığını hissetmek ve buna inanmak da bir tefekkür ve yaşayıştır. Şimdi sen, evet sen! Her daim dua et Rabb'ine ve duanda ısrarcı ol fakat bir tek kendin için değil, tüm insanlık için, tüm yaratılanlar için dua et ki, duanın kabulündeki tecelliyi hisset. Unutma ki; Başkası için istemedikçe kendin için istemenin bir manası yoktur.
      Dua ile...

©Poweredby farkında mısın?® 2014™

http://google.com/+farkındamısınsufi
http://www.facebook.com/farkindamisinsufi
http://blog.radikal.com.tr/Blog/farkinda-misin
http://farkindamisinsufi.blogspot.com
http://www.blogger.com/home
http://farkindamisinsufi.simplesite.com.tr
http://farkindamisinsufi@outlook.com
http://www.youtube.com/FARKINDA MISIN
http://www.youtube.com/channel/UCINHdWqHyeftfdtTm4oR7GA

27 Mart 2014 Perşembe

ALLAH SÖZE DEĞİL, KALBE BAKAR...

      Samimiyet...
      Başlı başına bir yürek işidir samimiyet. Maddeden sıyrılıp, manaya uzanan bir yoldur kimi zaman. Sözden öte, kafiyeden uzak ama bir o kadar sıcak bir histir oysa. Uzakları yakınlaştıran, mesafeleri aradan kaldıran ama saygıdan ödün vermeden hissedilen bir duygudur samimiyet...
      Önce kendine karşı samimi olmalısın. Dürüst, adil ve gerçekçi...Unutma ki; kendine yakın olmayan, başkasına da yakın olamaz. Yüreğinde hem yakınlığı hem samimiyeti hissediyorsan doğru yoldasın demektir. Ne yaparsan yap, her ne işle uğraşırsan uğraş veya ne söylersen söyle, kabuğundan ziyade, özünde fışkıran bir volkan gibi ısıtırsın etrafını. Çünkü sen dışa değil, tam aksine içe dönmüşsündür ve derinde, çok daha derinlerde olan huzuru yakalamışsındır. Huzurlu olan insan, samimidir, gerçekçidir, uysaldır. Ne kötülükten eser vardır yüreğinde ne de sinir ve stresten bir zerre. Görüyorsun değil mi? Kendini bilen insan, ahlakı bilir, rahmeti bilir ve gerçeği bilir. Burayı iyi dinle; Allah, amellerinde samimi olanı sever...Laf olsun diye dua eden, Hak yerini bulsun diye ezbere ibadet eden bir kul, samimiyetten nasibini almamış demektir. Sana bir öneride bulunayım mı? Hiçbir şeyi, olması gerektiği için yapma. Bu, sende mecburiyet duygusunu uyandırdığı için zihnin oyununa geleceksin.Çünkü zihin, mecburiyeti sevmez. Unutma ki sen ruhani bir varlıksın, yaşamı zihninde değil, ruhunda hissettiğin sürece yaşadığını anlarsın. Bu sebeple yapılması gereken ne varsa, Allah rızası için yap, severek yap, hissederek yap. Göreceksin ki dokunduğun her nesnede, baktığın her yerde ve yaptığın her işte O'ndan, Rabb'inden izler bulacaksın.
      Şimdi bana kulak ver ve kendine sadece iki dakika ayır. Seninle küçücük bir terapi uygulayacağız. Nasıl mı? Beni iyi dinle; Olmasını istediğin ne varsa - bu bir dilek olabilir - kıbleye yönel, otur dizlerinin üstüne ve aç ellerini, kaldır usulca semaya. Hiçbir ayete, hiçbir sureye ve hadise takılı kalmadan, içinden geldiği gibi mutlak bir samimiyetle dua et Rabb'ine. Buraya dikkat et! Duaları, ayetleri ve sureleri kulak ardı et demiyorum, haşa ben sana tam aksini öneriyorum fakat aradaki ince çizgiye dikkatini vermeni istiyorum. Ezbere olan her şey uzaktır, soğuktur, ölüdür. Oysa ki hissederek ve yaşayarak yaptığın her bir şey yaşayandır, sıcacıktır. Unutma ki insan dua sayesinde insandır.Dilersen kaldığımız yerden devam edelim; İçinden ne geliyorsa söyle tek dostuna. Derdin mi var, anlat. Bir belaya mı maruz kaldın, açıkla. Bir şeye mi ihtiyacın var, iste...İçinden ne geliyorsa, her ne şekilde ve üslubla olursa olsun konuş Allah'la. Evet, yanlış duymadın konuş. Bir süre sonra içinde bir huzur ve yüreğinde eşsiz bir rahmet hissedeceksin. Ben bunu çok sık yaparım, hatta her an uyguladığım bir terapidir bu. Mesela bir örnek vereyim sana; Sabah evden çıkarken, " Allah'ım bu gün de beni hayırlı insanlarla karşılaştır ve işlerimde başarılar ihsan eyle." Der ve gerisini Rabb'ime bırakırım tam bir tevekkülle. Yolda yürürken mesela, " Ey güzel Rabb'im, şu anda işine gücüne giden her kuluna yardım et, işlerinde hayırlı olanı nasip et, şu yaşlı teyzenin üzerinden rahmetini esirgeme veya şu küçük çocuğun üzerindeki yükü hafiflet." Gibi küçük, küçücük dualar sayesinde konuşurum Allah'la. Alışverişe mi gideceğim hemen başlarım konuşmaya dostumla: " Allah'ım, yapacağım alışverişte hayırlı olanı nasip et, benim için şerre çıkan yolları kapat." Derim ve öyle hareket ederim. Görüyorsun değil mi? Her bir şeyin başında niyet önemli. Çünkü Allah söze değil, kalbe bakar...
      Sana bir hadis hatırlatayım; Bir gün, Hz. Musa koyunlarını otlatmakta olan bir çoban görmüş. Çoban, ağacın altında dizlerinin üzerine oturmuş bir vaziyette açmış ellerini dua ediyormuş. Hz. Musa, kulak vermiş çobanın sözlerine. Çoban;
      - Allah'ım, her şeyim sana feda olsun, dilersen senin için bir koyun keseyim hem de en yağlısından, bilirsin ki yağlı koyun daha lezzetli olur, afiyetle yersin. Diyormuş ki, Hz. Musa dayanamayarak araya girmiş;
      - Sen ne yapıyorsun, Hiç öyle dua olur mu? Allah yemekten, içmekten münezzehtir. Nasıl bir günaha girdiğinin farkında mısın? Al şu duaları da ezberle, Rabb'ine bunlarla dua et der ve oradan gider. Gece uyurken bir söz işitir Hz Musa Allah'tan;
      - Ya Musa, sen ne yaptın? Bana karşı samimi olan kulumu benden uzaklaştırdın. Ben ondan razıydım, o benim sadık kulumdu. Der ve Bu sözler karşısında Hz. Musa yaptığından pişman olur. Sabah olunca ilk işi çobanın yanına gitmek olur. Yine aynı ağacın altında ve aynı vaziyette çobanı görür. Ellerini kaldırmış, ezberlediği dualarla, samimiyetten uzak ve yüzü asık bir şekilde dua etmektedir. Hz. Musa, duası biten çobanın omzuna dokunur ve;
      - Ey çoban, beni affett, sen haklıydın. Şimdi sana verdiğim duaları bir yana bırak ve kendi bildiğin gibi dua et Rabb'ine der.
      Hiçbir zaman unutma; Sözlerinle değil, yüreğinle bir yerlere gelirsin. Çünkü, hayırlı olan her işte sözler değil, yürektir etkisi olan. Hala neyi bekliyorsun? Ceketini giyerken hatta ayakkabını bağlarken bile kalbindeki Rabb'ini hisset. O'na tevekkül et, O'na sığın ve bir tek O'na aç derdini. Unutma ki, herkes bir yana çekildiğinde, Rabb'in hala ellerinden tutuyor olacaktır...
       Dua ile...


©Poweredby farkında mısın?® 2014™

http://google.com/+farkındamısınsufi
http://www.facebook.com/farkindamisinsufi
http://blog.radikal.com.tr/Blog/farkinda-misin
http://farkindamisinsufi.blogspot.com
http://www.blogger.com/home
http://farkindamisinsufi.simplesite.com.tr
http://farkindamisinsufi@outlook.com
http://www.youtube.com/FARKINDA MISIN
http://www.youtube.com/channel/UCINHdWqHyeftfdtTm4oR7GA

   

26 Mart 2014 Çarşamba

İŞİN ALLAH'A KALMIŞSA, OLMUŞ BİL...

      Tevekkül...
      Ne muntazam bir teslimiyet, ne mükemmel bir adanmışlık ve o ne eşsiz bir güvendir tevekkül... Kendini Allah'a ısmarlamak, tüm mevcudiyetini ve benliğini O'na emanet etmek huzurun ve emniyetin yegane sebebidir. Çaresizlik nedir bilmezsin, kendini asla ama asla yalnız hissetmezsin. Her işin başında Allah'a tevekkül ettin mi, gerisini bırak düşünme bile...
      Düşenin dostu olmaz derler de ne kadar yanıldıklarının farkına varamazlar. Bilmezler ki, Allah, her kuluna eşit muamele yapıp herkesi koruyup kolladığı gibi, üstüne üstlük darda kalan kullarının yüreğindedir her daim. Sen, hiçbir zaman unutma ki, düşenin bir dostu var. Hiç kimsenin yakın olamayacağı bir dost. Kendini en çaresiz hissetiğin zamanlarda bile kaldır ellerini semaya ve dua et. İçinden geldiği gibi, mutlak bir samimiyetle yüreğini aç Rabb'ine. Şüphesiz Allah, duaları kabul eden ve bağışlayandır. Şunu da belirtmeliyim ki, Allah'tan her daim hakkında hayırlı olanı iste, sana hayrı dokunmayacak bir duanın kabulünü zaten bekleme. Kimileri, defalarca dua ettiği halde kabul olmamasından yakınır, oysa Allah, ancak kullarına hayrı olacak olan dualarını kabul eder, dikkat et! Buraya dikkatini ver; Allah dostu olan kişiler dua ederler ve gerisini düşünmezler bile, sonuç olarak duaları kabul olursa bir kez, kabul olmaz ise on kez sevinirler. Neden mi? Çünkü kabul olursa, kul istediği içindir, yok eğer olmazsa bu da Allah'ın tasarrufu doğrultusunda olmuştur ve bilirler ki Allah kulu için hayırlı olmadığı için kabul etmemiştir. Bu durum, böyle mükemmel kişiler için bir mükafat, bir hediyedir.
      Hiç tasvif etmediğim bir deyim vardır; " İşim Allah'a kaldı yine." Asla kabullenemediğim bir söz olması bir yana, yanlış idrak dildiği ve olumsuz manada kullanıldığı içindir hüznüm. Evet, işimiz her daim Allah'a kalmıştır zaten, her işimiz hatta her hareketimiz Allah'ın nezaretinde değil midir? O halde bu cümleyi ya olumlu yönde idrak edebilmeli ya da hiçbir zaman telaffuz etmemeliyiz. Aslında manasını bilmediğimiz hiçbir cümleyi ve hatta kelimeyi zikretmemiz doğru değildir. Allah korusun bu durum insanı şirke ve / veya küfre sürükleyebilir. Zaten anlamı bilinmeden, hissedilmeden yapılan işin sonuç olarak hayra çıkması beklenemez. Söz konusu ibadet ise eğer, bu daha da mühimdir. Manasını bilmeden edilen ezbere dua ve yüreğinde hissetmeden yapılan tekdüze bir ibadet sadece bir eylem ve yapılan bir hareketten ibaret olacaktır. Haşa, kabul edilip edilmeyeceğini Allah bilir ama bilinmesi gerekir ki, gerçek bir şuurla ve huşu içinde yapılan bir ibadetin yerini hiçbir şey tutamaz. En güzeli de bu değil midir zaten ?
      Sana kulağına küpe olması gereken bir nasihatte bulunmak isterim. Allah'a inan, O'na güven ve asla şüphe bile etme. Sen mutlak bir teslimiyet ve samimiyetle Rabb'ine dua ettiysen kabul olacağına itimat et. Ve hiçbir zaman şunu unutma ki; " İşin Allah'a Kalmışsa, Olmuş Bil."
      Dua İle...

©Poweredby farkında mısın?® 2014™

http://google.com/+farkındamısınsufi
http://www.facebook.com/farkindamisinsufi
http://blog.radikal.com.tr/Blog/farkinda-misin
http://farkindamisinsufi.blogspot.com
http://www.blogger.com/home
http://farkindamisinsufi.simplesite.com.tr
http://farkindamisinsufi@outlook.com
http://www.youtube.com/FARKINDA MISIN
http://www.youtube.com/channel/UCINHdWqHyeftfdtTm4oR7GA

25 Mart 2014 Salı

SEN GÖNLÜNÜ KIRANA İSYAN ETMEKTEN, KIRIK GÖNÜLLERE MERHEM OLAN ALLAH'I UNUTUYORSUN...

      İsyan...
      Ne denli bir zehir olduğu bilinmez çoğu zaman isyanın. Oysa an be an seni dibe çeken bir balçıktır da sen bunu idrak edemezsin. Çünkü sen içeriyle değil, dışarıyla meşgulsün. Burayı anlayabiliyor musun? Kırılan yeri bulmak yerine sen, seni kıranla vakit kaybediyorsun. Önce bir içine dön, daha derine, daha da derine...Özünü bul ve ona yönel. Ne mi bulacaksın orada? Rahmeti, nuru, seni yaradan Rabb'inin tecellsini hissedeceksin orada. Bilmeni isterim ki, karşındakinin sözü değildir seni kıran, karşındakinin sözü yüzünden sensin kendi kendini üzen, kıran, yıpratan. İnsanlar sana sadece bir iğne batırır fakat acı senden çıkar, o değildir sana acıyı veren unutma! Sen kendi canını kendin acıtıyorsun. Bilmiyorsun ki Allah, kırık gönüllerdedir, bir bilsen, idrak edebilsen ne canın acıyacaktır ne de kalbin kırılacaktır. Buradaki önemli bir noktaya değinmeden edemeyeceğim. Kırılan kalp değildir, kalp kırılmaz. Kırılan egodur, içindeki ego seni olumsuzluğa iter dikkat et! Sen egona değil, yüreğindeki, en derindeki rahmete odaklan. Böylelikle huzuru, gerçek huzuru iliklerinde hissedeceksin...
      Allah, her sıkıntının, derdin ve belanın ardına bir hediye gizler. İnsanlar ise karşılaştıkları sıkıntı ve dertlere odaklanmaktan ardındaki hediyeyi göremezler. Oysa en mühim ibadettir sabır, en anlamlı teslimiyettir Allah'tan her gelene razı olmak...Çünkü Allah, sevdiği kullarını sınamak için bela verir onlara. Kulum benden vazgeçecek mi, beni unutacak mı yoksa her şeye rağmen sabredip beni anmaya devam edecek mi diye dener. Bunu bir kez idrak edebilsen, sıkıntıyı sıkıntı, belayı bela olarak görmezsin, tam aksine belayı ve / veya sıkıntıyı bir hediye olarak algılarsın, çünkü sen artık içeriye, özüne dönmüşsündür ve seni kıranla değil, kırılan yerle ilgilenmeye başlamışsındır. Daima hatırla; Yapan da, yaptıran da Allah'tır. Bela, sana bir insan olarak da, bir olay olarak da gelebilir, asla ama asla o kişiye veya içinde bulunduğun duruma isyan etme, öfkelenme ve kin besleme. Bil ki, bu durum sana bir hediye olarak sunulmuştur.
       Buraya dikkat et! Peygamber Efendimiz ( s.a.v )'in yaşadığı zamanlarda sahabeler, bir gününü sıkıntısız veya dertsiz geçirdiklerinde üzülürler, endişe ederlerdi. Acaba Rabb'im beni artık sevmiyor mu, yoksa O'na karşı bir kabahatim mi oldu ki beni denemiyor, dert vermiyor? Diye rahat edemezlerdi. Güzelliği, adanmışlığı hissedebiliyor musun? Oysa ki, herkesten çok, ve tüm zamanlarını Rabb'lerine ibadetle ve tefekkürler geçiren bu güzel zatların düşüncelerine bir bakar mısın? Hiçbir zaman aklından çıkarmanı istemediğim bir kavramdır İSYAN. Sahip olduklarına, sana sunulan nimetlere şükretmek ve senden çok daha kötü durumda olanları düşünerek bir kez daha Allah'a teşekkür etmek yerine, içinde bulunduğun durumu kabullenememek ne acı. Bir kez daha hatırlatmak isterim sana; Sen, karşındaki bir insanın hakaretine ve / veya bir belaya maruz kaldığında her şeyi bırak ve içine dön, incinen ve kırılan yeri bul ve özünle alakadar ol, sadece gülümse... Evet, yanlış duymadın, karşındakine sadece gülümse. Bu, bir kişi olabilir veya bir olay olabilir hiç fark etmez. Yüreğindeki rahmeti bulduysan ve hissedebiliyorsan onu dışına yansıt ve ötedeki, daha da ötedeki mükafatını gör... Unutma ki, Rabb'in her kulunun gönlüne rahmetini ve nurunu bırakmıştır, önemli olan bunu görebilmek ve hissedebilmek! Anlamını isterim ki, kötü veya iyi insan diye bir ayrım yoktur. İçindeki, her daim yanındaki Allah'ı hisseden veya hissedemeyen insan vardır. Buradaki o ince çizgiyi görebiliyor musun ?
       Son olarak belirtmek isterim ki, yaşadığın her anında, aldığın her bir nefeste Hakk'ı hissetmek sana, dertsiz, tasasız bir yaşam sunacağı gibi aynı zamanda, asla kırılmayan bir kalp, kin ve nefret beslemeyen bir ruhu hissettirecektir !!!

©Poweredby farkında mısın?® 2014™

http://google.com/+farkındamısınsufi
http://www.facebook.com/farkindamisinsufi
http://blog.radikal.com.tr/Blog/farkinda-misin
http://farkindamisinsufi.blogspot.com
http://www.blogger.com/home
http://farkindamisinsufi.simplesite.com.tr
http://farkindamisinsufi@outlook.com
http://www.youtube.com/FARKINDA MISIN
http://www.youtube.com/channel/UCINHdWqHyeftfdtTm4oR7GA

24 Mart 2014 Pazartesi

KİŞİ, KİŞİNİN AYNASIDIR...

      Ayna...
      Baktığın an kendi yansımanı görürsün, kendini görürsün, seni görürsün değil mi? Her bir detayınla, gördüğün kadarıyla da olsa, baktığını yani karşındaki görüntünü görürsün aynada. İşte o görüntü, birebir seni yansıtır, her ne kadar kimileri gördüğünü değil de, görmek istediğini görse de...
      Karşındaki insanda da aslında o kişi değil, kendi yansımandır gördüğün. Senin baktığın kişiyi, bir başkası senen çok daha farklı bir şekilde gördüğünü söyleyebilir, bu çok normaldir çünkü kişi, kişinin aynasıdır...Yüreğinde beslediğin her ne ise, baktığın her yeri aynı derecede görürsün. Buraya dikkat et, ben dış görünüşten bahsetmiyorum, yüreğinin güzelliğinden, ruhunun idrak edebildiği güzellikten bahsediyorum. Zaten kendini bilen bir kişi, dışarıyla ilgilenmez, daha çok içeriye odaklanmıştır.Sana da bunu öneririm. Düşünsene, güzellerin en güzeli olan, kendi güzelliğinden mahlukat yaratan ve bu yarattıklarının arasında en özel kıldığı insan çirkin olabilir mi, bu mümkün mü? Senin nasıl görmek istediğindir gördüğün, gerçek görüntüsü değil...
      Burayı iyi dinle;
      Sevgili Peygamberimiz H.z. Muhammet ( s.a.v. ) sahabeleriyle birlikte otururlarken, içeriye Ebu Leheb girer ve Peygamberimiz  ( s.a.v. )'e;
     - Ya Muhammet ( s.a.v. ), ömrümde bir çok insan gördüm, senden çirkinini görmedim, sen ne kadar çirkinsin. Demiş. Peygamberimiz ( s.a.v. )'de O'na;
     - Haklısın Ya Ebu Leheb. Demiş.
       Bir süre sonra içeriye H.z. Ali ( r.a ) girer ve tevafuk bu ya, Peygamberimiz ( s.a.v. )' e dönüp;
     - Ey Allah'ın Resulü ( s.a.v. ), çok kişiler gördüm ama senden daha güzeline hiç rastlamadım, sen ne güzel bir insansın. Demiş. Peygamberimiz ( s.a.v. )'de H.z. Ali ( r.a )'ye dönerek;
     - Haklısın Ya Ali ( r.a. ). Demiş.
İçerde bulunan sahabeler bu duruma şaşırır ve içlerinden biri dayanamaz ve sorar;
     - Ya Muhammet ( s.a.v. ), bu nasıl olur? Ebu Leheb sana ne kadar çirkinsin dedi, haklısın dedin, daha sonra H.z. Ali ( r.a. )'de sana dönüp senden başka güzel görmediğini söyledi, O'na da haklısın dedin. Bu nasıl iştir? Demiş. Güzeller güzeli Resulümüz ( s.a.v )'in yanıtı gecikmemiş;
    - Kişi, kişinin aynasıdır, her ikisi de kendisinde olanı bende gördüler. Demiş...
      Ne kadar manalı, ne denli güzel bir söz...Yüreğinde olanını karşındakinde görmek. Burada önemli olan öze inmek...derine, çok daha derine inebilmek...işte o zaman asıl güzelliği idrak edebilecek ve her baktığını güzel görebileceksin...Unutma! Kusurlu olan göz, kusurlu görür !!!


©Poweredby farkında mısın?® 2014™

http://google.com/+farkındamısınsufi
http://www.facebook.com/farkindamisinsufi
http://blog.radikal.com.tr/Blog/farkinda-misin
http://farkindamisinsufi.blogspot.com
http://www.blogger.com/home
http://farkindamisinsufi.simplesite.com.tr
http://farkindamisinsufi@outlook.com
http://www.youtube.com/FARKINDA MISIN
http://www.youtube.com/channel/UCINHdWqHyeftfdtTm4oR7GA

23 Mart 2014 Pazar

NASIL YAŞADIĞININ FARKINDA MISIN???

      Farkındalık...
      Bilincinde olduğumuz birçok şeyin farkında olduğumuzu sanır ve hatta bundan emin olduğumuzu dile getiririz fakat bilmeyiz ki farkındayım derken bile farkına varamadığımızdır asıl önemli olan. Düşünmeni isterim; Her gün defalarca geçtiğin cadde, beklediğin durak veya " Ben buraları biliyorum " dediğin bir semtte nelerin var olduğunun, hangi hayatların yaşandığının ve / veya tanıdığın bir kişinin yüzündeki ince bir detayın gerçekten farkında mısın? Misal vermek gerekirse, evine bir mobilya almayı planladın, mobilyacı aramaya başladığın bir anda bir de farkettin ki her daim kullandığın caddede bir mobilya mağazası var, şaşırırsın değil mi? Bu durum hepimizin başına geliyor çünkü FARKINDA değiliz...
      Şimdi şu cümleye dikkatini vermeni isterim; " Sen! Nasıl Yaşadığının FARKINDA MISIN?" İki faklı mana, iki ayrı anlam gizli bu cümlede...İlk baktığında tek bir kavram fark edersin veya fark ettiğini zannedersin...Nasıl kelimesi iki farklı anlam gizliyor bu cümleye...Nasıl mı? Dinle; Nasıl yaşadığının fakında mısın? Derken Öncelikle ilk akla gelen ne şekilde yaşadığındır. Örneklemek gerekirse; Yersin, içersin, uyursun, işe gelip gidersin, ilgi alanların vardır belki de önemli bir kişiliksindir, örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür...Bir diğer anlamı incelemek gerekirse, seni yaşatanın ne olduğu, yaşamana neyin sebep olduğu ile alakalıdır ki bunun bir önceki örnekteki gibi bir çok değil sadece ama sadece bir tek yanıtı vardır o da ALLAH ! Şimdi tekrar soruyorum sana; Sen! Nasıl Yaşadığının Farkında mısın??? Bu cümleye yanıt vermek istediğinde hem cümlenin farkındalığını şimdi gerçekten farkettiğini ve cümledeki sorunun yanıtını veya yanıtlarını farkettiğini farkedeceksin...İşte şimdi farkında olmaya başladın, dimağın açıldı ve baktığın ama ne yazık ki görmediğin bir çok şeyi şimdi çok daha net ve anlayarak görebildiğini farkettin. Yanılıyor muyum???
      Ne diyor hadiste? "Bir Anlık Tefekkür, Bin Yıllık İbadetten Çok Daha Hayırlıdır." Nedir tefekkür? Rabb'in yarattıklarını, rahmetini ve nurunu idrak edip şükretmek ve yaşamaktır.Düşün; Gece uyurken bile nefes alabiliyorsun, vücudundaki tüm organlar senin istemin dışında ve muntazam bir döngü ile çalışıyor, sağlıklısın, görebiliyor, duyabiliyor, konuşabiliyor ve hissedebiliyorsun. Sana sunulan bu nimetleri bir daha düşün. Bir elinle yüzüne dokun, burnuna, gözüne, dudaklarına ve her bir kıvrımına...Yaradanın izlerini fark edeceksin...Çünkü sen Allah'ın kendi ruhundan yarattığı bir parçasısın. Çok daha basit bir örnek vermek gerekirse; Bir ağacı izlemeni isterim, yaprakları kimi zaman hafif, kimi zaman şiddetli bir şekilde kıpırdar çünkü onda Rabb'in rahmeti, kıpırda emri vardır...Bilirsin ki, Allah'ın emri olmasaydı o yaprak kıpırdayamaz...Sonra başını kaldır ve gökyüzüne bak, bulutlara, yıldızlara veya ne bileyim Aya Güneşe uçuşan kuşlara bir dikkat et...Her birinde Allah'ın emri ve rahmeti tecelli bulmuştur. Hiçbir şey O'nun isteği dışında olmaz. İtiraf et, bu güne dek belki bunların bile farkında olmadan yaşadın hep. Evet, gökyüzüne defalarca baktın ve hatta o ağacın yanından defalarca geçtin ama bir şeyi ve en önemli şeyi fark edemedin, Allah'ı...O, her daim seninle, sana çok yakın ve hatta sana şah damarından çok daha yakın ve senin her yaptığını biliyor. Rahmeti, sevgisi ve merhameti her daim senin üzerinde. Bunun bilinci ile yaşarsan ve attığın her adımda O'nu hatırlarsan işte sen şimdi tefekkür etmiş olursun. Sabah uyandığında, seni yeni bir güne tekrar uyandırdığı için O'na şükrederek kalkarsan yatağından, kahvaltını yapmak için önünde dizilmiş olan nimetler için ( Üstelik dışarıda binlerce aç insan varken ) bir kez daha Allah'ı anarsan, ceketini giyerken ve hatta ayakkabını bağlarken bile O'nun rızası için ve izniyle yaparsan, sen her daim tefekkür içinde farkındalığı hissederek, farke derek yaşarsın...Unutma! Görmek veya bilmek yetmez, farketmek gerekir...Ve şimdi de diyorum ki; Farketmek de yeterli değil, tüm bu olan bitene ve sana sunulan hayata şükretmek ve bir nevi teşekkür etmek gerekir...Yaşamın boyunca sana yapılan bir iyiliğe teşekkür etmen öğretildi ve yaptın da...Büyüdün, geliştin yaşamın sorumlulukları yüklendi omzuna ve borçlandırıldın, çünkü yaşamak için buna mecburdun. Elektrik borcu, su borcu, kredi kartı borcu derken örnekler daha da artmaya başladı fark ettiysen....Bir tekini bile ödemezsen, seni o kolaylıktan mahrum bırakacaklar, eğer bu elektrik borcu ise elektriğini kesecekler ve borcun giderek katlanacak öyle değil mi? Ama sen, bir gün bile geciktirmeden ödedin tüm borçlarını, geciktirmemek için, unutmamak için elinden gelen her şeyi yaptın. Şimdi sorarım sana; Senin bu dünyaya gelmene, yaşamana ve hatta en basit bir örnekle nefes almana sebep olan, seni koruyan, kollayan ve sevgisini, rahmetini bir an bile üzerinden çekmeyen Rabb'ine olan borcunu hiç düşündün mü? Üstelik bu güne dek O'na karşı hiç bir borcunu ödemediğin halde, senden nimetlerini, rahmetini ve sevgisini esirgemediği, bir an olsun seni yalnız bırakmadığı halde...Bu güne dek bunu hiç düşündün mü, farkına vardın mı? Şöyle bir idrak etmen gerekirse O'nun senden hiçbir beklentisi yok, senin yapacağın hiçbir şeye ihtiyacı yok. Senden istediği, beklediği sadece ve sadece bir tek teşekkür, evet basit ama hissederek yapacağın bir teşekkür, çok mu?
       Şu an her ne yapıyorsan ve her ne ile ilgileniyorsan bırak, her şeyi bırak ve bir kenara it. Otur bir yere ve derin bir nefes al...ama hissederek ama farkında olarak al...Neyi mi? Sana bu nefesi bağışlayan Allah'ı...Sonra düşün, sadece düşün. Sahip olduklarını, sağlığını, varsa eşini, çocuklarını, evini, her şeyini düşün. Şimdi derin bir nefes daha al ve dostuna, en samimi dostun olan Rabb'ine teşekkür et. Sana sunmuş olduğu her bir özellik için şükret...Şimdi bir kez daha soruyorum sana;
       Sen! Nasıl Yaşadığının Farkında Mısın ???

©Poweredby farkında mısın?® 2014™

http://google.com/+farkındamısınsufi
http://www.facebook.com/farkindamisinsufi
http://blog.radikal.com.tr/Blog/farkinda-misin
http://farkindamisinsufi.blogspot.com
http://www.blogger.com/home
http://farkindamisinsufi.simplesite.com.tr
http://farkindamisinsufi@outlook.com
http://www.youtube.com/FARKINDA MISIN
http://www.youtube.com/channel/UCINHdWqHyeftfdtTm4oR7GA

22 Mart 2014 Cumartesi

ALLAH'TAN KORKMA !

      Korku...
      Telaffuz etmesi ve hatta düşünmesi bile ürkütücü. Samimiyetten uzak, soğuk bir kavram korku... Korkuyla aynı anda sevgiyi ve saygıyı düşünemiyor insan, kimileri korkuyu saygı sanır, kimileri de saygıyı korku...Düşünecek olursan eğer, birine karşı mahcubiyetin, eksikliğin veya ona karşı kendini hazır hissetmediğin anlarda korkuyu hissedersin. Aslında zihnin bir yanılgısıdır bu, zihnine sistemize edilmiş hatalı bir programdır.
      Allah, kullarını sevgiden, merhametten ve aşktan yaratmıştır. O, kendi ruhundan üflemiştir kullarının ruhlarını...Şimdi sorarım sana; Korkunun olduğu yerde sevgi olur mu? Korkunun hissedildiği bir zihinde merhamet zuhur bulur mu? Çocukluğundan beri sana Allah'tan korkman öğretildi. O'na yakınlaşman yerine sen farkında olmasan da Allah'tan uzaklaştırıldın. O'na sığınmak yerine, O'ndan ürkütüldün...Ve sen istemeden de olsa bu güne dek ibadetten ve inançtan uzak bir şekilde bu güne dek geldin. Evet evet, itiraf et aynen bu şekilde yaşadın tam da bu ana kadar. Şimdi sen bana, ama ben inançlıyım, Allah'a inanıyorum diyorsun hissediyorum. Buraya dikkat et! Ekmeğin seni doyurduğunu bilirsin, bunun için her tür iddiaya bile girersin çünkü bundan eminsin. Fakat ekmeği yemezsen aç kalacağını ve güçsüz düşeceğini de bilirsin. Demek ki ne diyoruz? Ekmeğin seni doyurduğunu bilmek yetersiz kaldığı gibi, Allah'a inanıyorum demek de O'na olan inancının öngördüğü görevlerini yerine getirmediğin sürece bu inanç, sadece telaffuzdan ibaret kalacaktır. Bu gün, tam bu anda bu tabuyu burada yıkmış bulunuyorum. Bildiğin tüm kitapları bırak ve beni dinle...Allah'tan Korkma ! Bunu hiçbir zaman yapma...O'nu sev, O'na sığın ve O'nu her daim an... Her ne günah işlediysen, her ne kadar Allah'tan uzak kaldıysan yine de şunu hiçbir zaman unutma ki Allah, affetmesi bol olan, bağışlayan ve kullarını her ne olursa olsun çok sevendir...
      Şimdi Beni iyi dinle;
      Şems-i Tebrizi güzel bir bahar gününde, bahçesinin duvarını örmekle meşgulmüş kerpiçle.Kendini bilmez ve ilmnine çok güvenen bir zat gelmiş üstadın yanına ve başlamış kendini beğenmişliğini sergilemeye.
     - Size üç soracağım bilirseniz ilminizi takdir edeceğim. Demiş.
     - İlk sorum şu; Allah Allah dersiniz ve O'na inanırsınız...Hadi O'nu bana gösterin de inanayım varlığına...
     - İkinci soruma gelince; Şeytan ateşten yaratıldı dersiniz ama onun gazabı yine ateşten olacak dersiniz, hiç ateş ateşe zarar verir mi?
     - Son olarak da derim ki; Yok şu günahmış, yok bu harammış...Rahat bırakın insanları da istediklerini yapsınlar...Buna ne diyeceksiniz???
Şems-i Tebrizi hiç kendinden ödün vermeden eline kerpiç parçasını aldığı gibi adamın kafasına vurmuş. Adam feryat figan acısının verdiği bir tepkiyle doğru kadının yolunu tutmuş...Kadı duyduklarına inanamasa da çağırmış huzuruna Şems'i...
      - Ya sayın üstadım, sen kos koca Şems'sin nasıl olur da sana yöneltilen bir soruya yanıt vermez de üstelik adamın kafasına vurursun???
Şems, kendinden emin bir vaziyette;
      - Bana, görmediğiniz Allah'a nasıl inanırsınız, gösterin de inanayım dedi. Ben de kafasına kerpiçle vurdum, ağrıdığını söylüyor, hadi bana ağrıyı göstersin de inanalım. Demiş...İkinci olarak şeytanın ateşten yaratıldığını ve ateşten olan bir şeyin nasıl olur da cezasının yine ateşle verileceğini açıklamamı istedi. Elimdeki kerpiç de çamurdur ve insanoğlu da çamurdan yaratılmıştır, çamur çamura zarar verebiliyorsa ateş de ateşe gazap olur. Diye yanıtlamış...Son olarak da o günah, bu haram der durursunuz, bırakın insanları da istediklerini yapsınlar dedi, ben de öyle yaptım. Demiş...
        İdrak edebildiysen eğer, inanmak için görmek değil, hissetmek lazım...Artık bırak Güzel Allah'tan korkmayı, sen duanı et ve bırak, gerisini O halledecektir...yeter ki sen O'na inan ve güven...

©Poweredby farkında mısın?® 2014™

http://google.com/+farkındamısınsufi
http://www.facebook.com/farkindamisinsufi
http://blog.radikal.com.tr/Blog/farkinda-misin
http://farkindamisinsufi.blogspot.com
http://www.blogger.com/home
http://farkindamisinsufi.simplesite.com.tr
http://farkindamisinsufi@outlook.com
http://www.youtube.com/FARKINDA MISIN
http://www.youtube.com/channel/UCINHdWqHyeftfdtTm4oR7GA

SEN SUSUNCA, MELEKLER KONUŞMAYA BAŞLAR.

      Susmak...
      Öyle bir rahmet gizlidir ki susmanın ardında...Sabrın selameti, şerrin hayrıdır susmak...Bir kez susmayı başarabildin mi, yaşamına serpilen huzuru idrak edersin. Günümüz karmaşasında, yoğun şehir hayatının getirmiş olduğu stres altında seni her daim zehirlemekte olan egona kulak verir ve konuşmaya başlarsın ve bir kez konuşmaya başladın mı, sen susuncaya kadar giderek belanın içine gömülürsün farkında bile olmadan. Oysa bilmeni isterim ki, sen susabildiğin sürece melekler sana refakat eder. Sana her ne söylenirse söylensin, her ne şekilde hakaret edilirse edilsin sen muntazam bir sabır gösterip susmayı başarabilirsen, senin yerine melekler karşındakine yanıt verir ve senin için hayır duası ederler. Ama şunu da unutma ki, sen konuşmaya başladığın an, melekler orayı terk eder çünkü bu defa şeytan seninle işbirliği yapmak için oradadır...
      Buraya dikkat et! Zihin muhteşem bir uşak fakat berbat bir efendidir. İpleri zihnin eline verirsen eğer, sen onu değil, o seni kontrol altına alır ve bu durum tam bir felakettir.Seni uyarmak isterim, zihnin oyunlarına gelme, sen ruhani bir varlıksın ve huzuru ancak ve ancak ruhunun özüne inince bulabilirsin. Zihin, seni herhangi bir olay karşısında haklı olmaya iter ve seni konuşturmak için çaba sarfeder çünkü zihin egoyla işbirliği içersindedir ve her ikisi de tatmin olmak ister. Oysa sen, zihnini susturmayı başarır ve egonu hiçe sayarsan işte o an, konuşmak yerine susmayı tercih edersin ve ne denli bir manevi bir boyuta geçiş yaptığını farkına varırsın.
Unutma; Sen susunca karşındakini mükafatlandırmış olmayacaksın...Asıl sustuğunda neleri kazandığının farkına varsan bir daha hiç konuşmazsın...
       Dinle Bak!
       Söylenecek Çok Şey Varken Bile Sus...
       Susmak; Karşındakine Boyun Eğmek Değil, Tam Aksine Olgunluğun Bir Göstergesidir...
       Susmak Erdemliktir...
       Daima Anımsa;
       Sen Susunca,  Melekler Konuşmaya Başlar !!!

©Poweredby farkında mısın?® 2014™

http://google.com/+farkındamısınsufi
http://www.facebook.com/farkindamisinsufi
http://blog.radikal.com.tr/Blog/farkinda-misin
http://farkindamisinsufi.blogspot.com
http://www.blogger.com/home
http://farkindamisinsufi.simplesite.com.tr
http://farkindamisinsufi@outlook.com
http://www.youtube.com/FARKINDA MISIN
http://www.youtube.com/channel/UCINHdWqHyeftfdtTm4oR7GA